Düşünce

Dînî Türkçülük – Ziya Gökalp

Dînî Türkçülük, din kitaplarının ve hutbelerle vaazların Türkçe olması demek­tir. Bir millet, dinî kitaplarını okuyup anlayamazsa, tabiidir ki dinîn hakiki ma­hiyetini öğrenemez. Hatiplerin, vaizlerin ne söylediklerini, anlamadığı surette de ibadetlerden hiçbir zevk alamaz. İmam-ı Âzam (Ebu Hanife) Hazretleri, hatta namazdaki surelerin bile millî lisanda okunmasının caiz olduğunu beyan buyurmuşlardır. Çünkü, ibadetten alınacak vecd[1], ancak okunan duaların tamamıyla anla­şılmasına bağlıdır. Halkımızın dinî hayatını tetkik edersek görürüz ki, ayinler arasında en ziyade vecd duyulanlar, namazlardan sonra, ana diliyle yapılan deruni[2] ve samimi münacatlardır[3]. Müslümanların camiden çıkarken büyük bir vecd ve itminan[4] ile çıkmaları, işte her ferdin kendi vicdanı içinde yaptığı bu mahrem münacatların neticesidir.

Türklerin namazdan aldıkları ulvi zevkin bir kısmı da yine ana diliyle inşat[5] ve terennüm[6] olunan ilahilerdir. Bilhassa, teravih namazlarını canlandıran amil[7], şiir ile musikiyi cami[8] olan Türkçe ilahilerdir. Ramazanda ve sair[9] zamanlarda Türkçe irat[10] olunan vaazlar da halkta dinî duygular ve heyecanlar uyandıran bir amildir[11].

Türklerin en ziyade vecd aldıkları ve zevk duydukları bir ayin daha vardır ki o da Mevlid-i Şerif kıraatından[12] ibarettir. Şiir ile musikiyi ve canlı vakaları cem eden[13] bu ayin, dinî bir bidat[14] suretinde, sonradan hadis olmakla beraber, en canlı ayinler sırasına geçmiştir.

Tekkelerde Türkçe yapılan zikirler esnasında okunan Türkçe ilahilerle nefesler de, büyük bir vecd menbaıdır[15].

İşte, bu misallerden anlaşılıyor ki bugün Türklerin ara sıra dinî bir hayat yaşama­sını temin eden amiller[16], dinî ibadetlerin arasından eskiden beri Türk lisanıy­la icrasına müsaade olunan ayinlerin mevcudiyetidir. O hâlde, dinî hayatımıza daha büyük bir vecd[17] ve inşirah[18] vermek için, gerek -tilavetler[19] müstesna olmak üzere- Kur’an-ı Kerim’in ve gerek ibadetlerle ayinlerden sonra okunan bütün dualarla münacatların ve hutbelerin Türkçe okunması lazım gelir.

“Ebu Hanife’ye göre, Kur’ân mânadır. Farsça (veya başka bir dil de) o mânaya delalet eder. Bu bakımdan başka dille kıraat caiz sayılır.” (Mecmau’l-Enhür Şerh-i Mülteka’l-Ebhur, I/92-93, Dersaadet-1327.)

[1] vecd: coşku

[2] derûnî: içten

[3] münâcât: yalvarma

[4] itminân: emin olma, inanma, güvenme

[5] inşâd: şiir okuma, şiir söyleme

[6] terennüm: söyleme

[7] ‘âmil: sebep

[8] câmi’: derleyeni toplayan, içine alan

[9] sâir: diğer, başka

[10] îrâd: getirme, söyleme

[11] ‘âmil: sebep

[12] kırâat: okuma

[13] cem’ etmek: toplamak

[14] bid’at: peygamber zamanından sonra dinde meydana çıkan şey

[15] menba’: kaynak, pınar

[16] ‘âmil: sebep

[17] vecd: coşku

[18] inşirâh: açıklık, ferahlık

[19] tilâvet: Kur’an’ı güzel sesle ve usulüne göre okuma

http://kdm.anadolu.edu.tr/TurkKlasikleri/Turkculugun_Esaslari.pdf

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu