Kitap & Alıntı

Ebulfez Elçibey Sözleri

24 Haziran 1938 – 22 Ağustos 2000 tarihleri arasında yaşayan Azerbaycan’ın 2. Cumhurbaşkanı ve Azerbaycan’da Türk Milliyetçilerinin Başbuğu Əbülfəz Elçibəy‘e ait özlü sözler…

Ebulfez Elçibey Özlü Sözleri

“Samimi bir şekilde inanıyorum ki, Ali bey Hüseyinzade, Zeki Velidi Togan, İsmail bey Gaspıralı, Ziya Gökalp, Mehmet Emin Resulzade, Nihâl Atsız ve yirminci yüzyılın büyük Türk fikir adamlarının gittiği bu yolda gidecek ve onların arzularını hayata geçireceğiz.’’

“Ey ulu Allah’ım, Türklüğümü benden esirgeme.’’

“[Elçibey, Atatürk’ün mozolesine çelenk koyarak saygı duruşunda bulundu. Şeref defterine düşüncelerini yazarak sonunu şu güzel sözle bitirdi:] “Ne Mutlu Türk’üm Diyene; Sizin askeriniz Ebülfez Elçibey”

Ebulfez Elçibey, Allah'ım Türklüğümü Benden Esirgeme

“Yüreğini Türklüğe adamış güzel insanlara…’’

“Siz büyük bir milletin evlatlarısınız… Azerbaycan adı bize sonradan verilmiş, hepimiz Türk’üz ve Türkçülüğümüzle her zaman gurur duymalıyız.’’

“Azerbaycan halkı Ruslaştırılıyor, buna karşı mücadele etmemiz gerekiyor.’’

“Biz de Azerbaycan devleti olarak Hazar Denizini büyük havzaya çevireceğiz. O zaman Türkmenistan, Özbekistan, Kazakistan, Rusya, Gürcistan ve Türkiye, Hazar Havzasındaki bu birliğin üyesi olacaklardır. Bu meydana geldiğinde Kafkasya’nın kapısı Karadeniz vasıtasıyla Avrupa’ya açılacak. Yarın öyle bir zaman gelecek ki, Hazar vasıtasıyla bütün Turan’ın kapıları Avrupa’ya açılacak. Türk dünyasını aydınlık yarınlar bekliyor.”

“Bizim bayrağımızda üç renk var: Birincisi, Türk’lük: Türk kendine dön, kendine dönersen büyük olursun. İkincisi, Hürriyet demokrasi ve çağdaşlık. Üçüncüsü, İslâm.”

“Türk değilim diyene karşı sakın ısrar etmeyin.”

“Türklük denildiği zaman ‘Büyük Turan’ı tanımalıyız.”

“Türkler, okudukça milli şuur sahibi olur.”

“Çok işkence gördüm, çok çektirdiler. Hiçbirine yanmam da bir Atatürk rozetim vardı yakamda, onu aldılar elimden, hala içim yanar.”

Ebulfez Elçibey, Atatürk Rozeti

“Halkımızın unutturulmaya çalışılan âdetlerini, benliğini kendisine tekrar vermek, bizim birinci maksadımızdır. Milli şuurlanma olmadan Azerbaycan’ın bağımsızlığı, geleceği karanlıktır. Azerbaycan Türk’ü ilk önce milli varlığını anlamalı, özünü, öz halkını, öz dilini, tarihini, kültürünü, vatanını derinden öğrenip bilmeli, sevmeli, korumalı, yükseltmeli ve onlara sahip çıkmayı becermelidir. Tek sözle, bugün bütün Azerbaycan Türkleri milli mukadderatlarını tayin edebilmek için mecburen milli kimliklerini kavramalı ve bu yolda mücadele vermelidir.”

“Men Anadolu torpağına ilk defa gelirem. Türkiye’nin kültürü, edebiyatı, tarihi, dili ve Kemal’cıların azatlık hareketi ile tanışmamdan sonra gelbimde bu torpağın güzel tasviri oluşmuştu. Sakarya ve İnönü döyüşlerinin (savaşlarının) tarihini öyrenirken, bu yerlere gelmeyi, özümü vetenin (vatanın)istiklali uğrunda mübarizlerin (mücadelecilerin) sırlarında his etmeyi arzulayıram. Mustafa Kemal Atatürk’ün, Mehmed Emin Resulzade’nin, Zeki Velidi Togan’ın ve azatlık uğrunda diğer mübarizlerin uyuduğu Anadolu toprağı mügeddestir.”

“Atalarından yadigar kalan vatan aşkını göğsünde gezdiren Azerbaycan Halkı, azatlığın ışığına doğru durmadan yürüyecektir. Bu yürüyüşü dünyadaki hiçbir kuvvet durduramayacaktır.”

“Esasen Türkiye’nin gazetelerinden son zamanlar memnunuz. Çünkü son hadiseleri olduğu gibi yazıyorlar. Bize karşı yapılan iftiraları boşa çıkardılar, bu da bizim için büyük manevi destektir. Türkiye içtimaiyetinin de bu hadiselerle alakalı yürüyüşler, mitingler yapması biz manevi destektir. Dış işleri bakanlığının bir beyanatı çok güzel idi ama Turgut Özal’ın beyanatı (şii-sünni) ve “Biz buna karışmıyoruz’’ demesi çok gazap doğurdu. Ben bunu anlamadım. Atatürk’ün dediği gibi biz evvelce Türk’üz. Sayın Özal biraz acele ediyor, yani meselenin kökünü araştırmıyor. Özal ve Türk hükümeti, Azerbaycan hakkında çok az şey biliyor. Turgut Özal bu hadiselere karşı Avrupa nasıl düşünür diye düşünmüş, bu doğru düşünce değil. Türkiye hiçbir zaman Türklüğünden kaçmamalıdır, çünkü Avrupa Avrupa’dır. Türkiye’nin bir eli doğudadır, millet doğuludur, tefekkürü doğuludur, bundan kaçamaz.”

“Sokaktaki insanların ve içinde sürücüleri olduğu halde arabaların üzerine tankların çıkacağını, 10 yaşındaki çocukların kurşunlanacağını hiç kimse aklına bile getirmiyordu. Öyle ki, yaralıları tedavi eden doktorlara ve yaralı taşıyan ambulanslara dahi ateş açılmıştı. Kızıl Ordu, Kırım’da ve Türkistan’da yaptığı vahşilikleri 1990 yılında Bakü’de tekrarladı.”

“Ermeni vahşiliğine ve Karabağ’ın Azerbaycan’dan koparılmasına karşı yine bir gösteri yapıldı artık halk ayakta idi ve iş sadece onun teşkilatlandırılmasından ibaretti. Bu zamana kadar gizli mücadele veren Ebülfez Elçibey, bu gösteriyle birlikte açıktan açığa mücadele vermeye başladı.’’

“Sınır bölgelerinde yaşayan Türklere karşı Ermeni saldırılarını teşvik ediyor ve Azerbaycan’da yaşayan Ermenilerin evlerini yakıyordu. KGB, rolünü çok güzel oynuyordu. Bu işlerin yapılmasındaki maksat Azerbaycan halkının radikalleşmesini sağlayarak, yapılacak bir askeri harekat için uygun ortam oluşturmaktı.’’

“1988 yılının Aralık ayı idi. Ben eve geldiğimde iki Rus askerinin evde arama yaptığını gördüm. Duvarda ise Atatürk’ün üniformalı portresi asılı idi. Askerler onun kim olduğunu sorunca, ben de “Ulu Babam (dedem) cevabını verdim. Rütbesinin ne olduğunu sorduklarında ise Mareşal dedim. Sonra o Rus askeri yanındakine heyecanla, “Biliyor musun, biz bir mareşalin evini arıyoruz.’’ dedi.’’

“Atatürk, Türkiye Cumhuriyetini kurarak, nasıl Türkleri esaret zincirinin aşağılayıcı boyunduruğundan çekip çıkarttıysa, bunu milletine duyduğu güvenle, milletiyle beraber başardıysa, Azerbaycan da aynı yoldan gidecektir. Maksadımız Mehmet Emin Resulzade’nin ideallerini elde bayrak tutarak hayata geçirmek, bunu yaparken de Atatürk’ün metot ve usullerinden istifade etmektir. Ben de Türk milletinin bir evladıyım ve işte bunun için Atatürk’ün askeriyim.’’

Ebulfez Elçibey, Atatürk'ün Askeriyim

“Gerçekten de Karabağ’da üç-beş Ermeni bize karşı kışkırtıldı, amaçları Karabağ ile Ermenistan’ı birleştirmektir. Sovyetler çıkardığı karışıklık ile bütün halkı kendine karşı ayağa kaldırdı. Sonradan ne kadar çabaladıysa da halkı esir edemedi. Çünkü halk bağımsızlık istiyordu. Meydanlara çıkan halk artık Tebriz, Derbent diyerek birleşmek istiyordu, Türkçülük savaşı başladı.’’


Elçibey Hakkında Söylenenler, Anektodlar

“Biz o zaman “Elçibey Mektebinde’’ okuyorduk. Turan Ülküsünü ve bizim milletimizin Azerbaycanlı değil Türk olduğunu biz ondan öğrendik.’’

Yüz binlerce insan bir ağızdan haykırıyordu :’’Başbuğ Türkeş!’’, “Başbuğ Türkeş!’’ Türkeş bey ise Ebülfez beyin elini tutup yukarı kaldırarak var sesiyle haykırdı: “Bütün Türk Dünyası’nın Başbuğu Elçibey’dir. Lütfen “Başbuğ Elçibey’’ deyin. Ben Türk dünyasını ona, onu da Allah’a emanet ediyorum’’ dedi.

“Elçibey yalnız Türklük ruhunu uyandıran, inmiş bayrağı kaldıran, orduyu kuran, cumhuriyeti kuran, kimsenin burnu kanamadan Rus ordusunu Azerbaycan topraklarından çıkaran, hiç kimseyi incitmeden Ermenileri Azerbaycan topraklarından çıkaran, bir Türk büyüğü değil, Türk Dünyasının göz bebeği, Türk halkları asamblesinin ittifakla seçilmiş en büyük şeref başkanıdır. Elçibey’i, Azerbaycan’a, Türkiye’ye sığdıramazsınız. Elçibey, Türk dünyasının Ulu Elçisidir. 250 milyonluk Türk Halkının başı sağ olsun.” Prof. Dr. Turan Yazgan

“Bakü’ye geldiğimde öyle bilirdim ki ben Azerbaycanlıyım. Ebülfez Bey ile tanıştıktan sonra Türk olduğumu anladım.” Şamil Guliyev


Ebulfez Elçibey’in Alparslan Türkeş Hakkında Yazısı

Ebulfez Elçibey, Alparslan Türkeş

“Ne zaman olursa olsun ben Başbuğ hakkında ya öz isteğimle, ya da dostların, tanışların ricası ile neyse yazmak istemişem, ancak heçbir zaman bacarmamışam. İnsan sevdiği, çok sevdiği varlıklar hakkında ne yazırsa yazsın, ne diyirse desin, yene de düşünür ki, o istediği alınmadı. Özellikle de, görkemli bir lider, bir sevimli önder. Türk milli meneviyatı uğrunda dayanmadan mubarize ve mucadele aparan, könlünü yalnız ve yalnız Türk Milletine, kendi milletine Tanrı bağları ile bağlamış bir gahraman olan azizimiz, Alparslan Türkeş Başbuğ hakkında …

Ayrı ayrı kitaplar yazmalı olduğumuz bir halda, dört beş sayfada ne yazasan, nasıl yazasan!? Birce yol kalır: İçinden gelen bir iki söz demek!

Türk Dünyası’nın tanınmış şahsiyetlerinden, Türk milliyetçiliğinin ve Türk ülkücülüğünün büyük liderlerinden biri Alparslan Türkeş’in hakkın rahmetine kovuşmasına artık bir yıl geçir. Seksen yıllık bir ömrünü büyük bir kismını Türk Milli varlığının Türk varlığının, iç ve dış düşmanlarından korunmasına, esir Türklerin kurtuluşu, bağımsızlığı ve dünya Türklüğünün yükselişi uğrunda mubarize sarfeden büyük bir önder sürdürdüğü mücadelenin zafer çalmakta olduğunu görerek rahatlıkla gözlerini kapattı.

Bir millet içindeki milli kimliğini derk etmek ve bu milli kimliğin gururunu taşımak ilk sırada gelen en önemli meselelerden biridir. Bu yolda milletine yol gösterip ona önderlik eden şahsiyetler, ebediyen ölümsüzlüğe kavuşur ve milletinin kan yaddaşında ebedi yaşayan Alparslan Türkeş mes böyle şahsiyetlerden biridir.

Dünya Türklüğüne “Türkçülük Günü” bayramını kazandırmış, belli 1944 Yıl mahkemesinde hiç bir korku olmadan, çekinmeden “… ben Türk Milleti’nin yeryüzünde benzersiz bir yaradılışa sahip olduğuna ve kahramanlıkta bu milletin üstün bir millet olduğuna iman ediyorum. ” diyen Alparslan Türkeş bütün ömrü boyu, Türklere Türk olmanın gururunu aşılamış ve küçümsenen, aşağılanan, geri itilen Türklüğün ilerleyişi, yükselişi, büyüklüğü, azameti, karşısında engeller karşısında yorulmadan mücadele vermiştir. Ulu Atatürk’ün “Ne Mutlu Türküm Diyene!” sözü Alparslan Türkeş’in mübarize devizi olmuş ve her yerde bu gerçekliği gururla haykırmıştır.

Başbuğ kimi şerefli bir ada layık görülen Alparslan Türkeş Türk Milliyetçiliğinin teşkilatçı rehberi, milli hareket lideri, ideoloğu, hocası, vs. olarak daim yaşayacaktır.

Yıllar uzunu çokları onu hayalperest saydı. Söylediklerine inanmadı. Halen 1944. Yıl mahkemesinde Alparslan Türkeş bildirmiştir ki,1917’de olduğu gibi,1965’de veya 1999’da en büyük düşmanımız, Rusya’da bir devrim baş verecektir.Ve Türkiye buna hazırlıklı olmalıdır.

Tarih büyük liderin öncegörümünü bir kaç yıllık cüzzi farkla doğruladı. Rus emperyası dağıldı. Lakin ne yazıklar ki, Türkiye bunu beklemiyordu. Ve Alparslan Türkeş’e inanıp zamanında hazırlanamadı.

Bir zamanlar dünyada kimse gururla “Men Türkem” deseydi, buna “bakın, bu, milliyetçidir, şovenisttir” deyirdiler. Türkiye’de milletini sevenlere özellikle de Alparslan Türkeş’e “faşist”, “gerici”, “kafatascı” deyip hapse atıyorlardı.

O zamanlar Türkiyemize enteresan bir durum vardı: Ne olursan, kim olursan ol, milliyetçi olma! Ne yazık ki, şimdi de Türk devletlerinde Türk milletini içten sevenlerin durumu başkalarından zor durumdadır… Yalnız, Rus emperyasının, Çin’in, İran’ın esareti altında olan Türkler arasında, hatta yegane bağımsız Türk Devleti’nde-Türkiye de böyle, Türk milliyetçiliği mahkum edildi, aşağılandı, kötülendi ve kendileri şovenistlik yapan Türk düşmanları Türk milliyetçiliği suç sayılarak bütövlükte Türklük zayıflatıldı. Lakin defalarla hapse atılıp, ölüm tehlikesi ile özleşse ve her türlü tehlikelere, işkencelere maruz kalsa da, büyük milliyetçi Alparslan Türkeş yolundan dönmedi, imanını kaybetmedi. “Bize (bizlere) her türlü ad koymasınlar, biz milliyetçiyiz!”

Alparslan Türkeş 35 yıldan çok sabırla, azimle, metanetle milli hedetler uğrunda mücadele verdi. Türkiye’nin komunizm esaretine düşerek Moskova’ya yahut Pekin’e oyuncak olunması önünde göğüs gerdi. Kıbrıs’ta, Azerbaycan’da, Doğu Türkistan’da, Orta Asya’da, Sibirya’da ve başka topraklardaki Türklerin azadlığa, bağımsızlığa kavuşacağına kalpten inandı ve devamlı faaliyet gösterdi. Türkiye’de büyük bir milliyetçi kadronun yetişmesinde ve Türk gençliğinin kendi milli kimliğine sahip çıkmasında onun hizmetleri erişilmezdir.

Alparslan Türkeş doğrudan doğruya karizmatik bir liderdir, sesi ile, sözü ile, davranışı ile, insanları özellikle gençleri kendi ışığına toplayabilirdi. Gençler sevdiği ve temenni ettiği komandan obrazını Türkeş bey’de-Başbuğ’da bulup O’na itaa ederlerdi.

Yürekten inanırız ki, Alparslan Türkeş’in emelleri, fikirleri, Türk Milliyetçiliği’nin yolunu aydınlatan 9 ışığı… hiçbir zaman unutulmayacak ve 21. Yüzyıl’da yükseleceği şeksiz olan Türklüğün temel kaynaklarından biri daima canlı kalacaktır.”

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu