Türk Dili ve Dilde Milliyetçilik – Ahmet Arvasi
Dil bir milletin geçmişteki haldeki ve gelecekteki nesillerini birbirine bağlayan onları bir millet haline getiren çok güçlü bir içtimai bağdır. Hele, Türk milliyetçiliği açısından Türkçe milli varlığımızın temelidir. Dil ile millet varlığı etrafında çeşitli görüşler ortaya konabilir. Dil’in şu veya bu milletin hayatındaki değeri üzerinde tartışılabilir. Bütün bunların yanında asla tartışılmadan kabul edilecek bir husus vardır, o da şudur; Türk milleti Türk dili ile ayrı ve müstakil bir millet olabilmektedir.
Bu konuda Prof. İbrahim Kafesoğlu şöyle yazmaktadır. Milliyetçilik ile dil arasında mevcut olan bu tecezzi kabul etmez birlik bilhassa Türkçe için muteberdir. Çünkü yeryüzünde birbirinden çok uzak ülkelerde yaşamakta olan yüz milyona yakın Türk’ü duygu ve ruh mihr evinde birleştiren ve aralarında kardeşlik hissini her zaman uyanık tutan en mühim kültür unsuru Türk dilidir. (bkz. İbrahim Kafesoğlu Türk Milliyetçiliği ve Türk Dili adlı makale Ergün gazetesi 12 Temmuz 1978)
Türk milletinin bütün tarihi boyunca ve yayıldığı büyük coğrafya içinde bir tek dili vardır ve bu dilin adı Türkçe’dir. Milletimiz tarihi boyunca hep Türkçe konuşmuştur. Biz tarih ve coğrafya içinde bölünmez bir bütün halinde idrak ettiğimiz Türk milletinin tarih boyunca konuştuğu dili ayrı isimlendirmeyi uygun bulmuyoruz. Bu sebepten Hunluca, Göktürkçe, Uygurca Karatanlıca da diyemeyiz. Türk dili zaman ve mekân içinde gerek tekâmül ile gerek kültür temasları ile olsun devamlı bir gelişme ve değişme içinde bulunmasına rağmen hatta zaman yıkıcı tesirlere maruz kalmasına rağmen daima Türkçedir.
Osmanlıca bir ıstılahtır, asla bir dilin adı değildir. Osmanlıca diye ayrı bir dil yoktur. Esasen 1913–1914 yıllarına kadar Mekteplerde Türkçe Lisan-ı Türkî adı ile okutulurdu. Ancak devletimizin zayıf düşmesi üzerine azınlıkların baskısı ile bu dersin adı değiştirilerek, onları memnun etmek üzere Lisanî Osmanî yapıldı. Türk yurdunda Türkçemden rahatsız olup Osmanlıca dememizi isteyenler azınlıklardır. Bizler de safiyetle bu kelimeyi benimsemiş olacağız. Osmanlıcayı Türkçe den farklı bir dil sananlara sormak gerekir. Osman’lar Orhan’lar Murat’lar Yıldırımlar Fatihler Yavuzlar… Türkçe konuşmuyorlar mıydı?
Türk Dünyası ve Türkçe
Tıpkı bunun gibi çeşitli coğrafi mekânlara dağılan Türk kavimlerinin dili de ayrı isimlendirilemez. Türkmence Özbekçe Kırgızca… Yoktur. Türk vardır. Türk dilinin meseleleri ele alınırken yalnız Türkiye Türkçesi yahut dar bir havza göz önünde bulundurularak değil, bütün Türklüğün dili olarak düşünüp hareket edilmelidir. Köklü geniş ve sabırlı bir çalışma ile ilme ve akademik araştırma ve programlar ile bütün Türk milletinin bir tek kültür dilinde toplanması zaruri gözükmektedir.
Dilde Birlik
Dış ve iç düşmanların büyük Türk milletini önce dilde parçalamak isteyen oyunlarını bozmanın başka yolu yoktur. Bütün dünya Türklüğünü yazılı ve sözlü dilde birleştirmeyi vazgeçilmez bir ülkü edinmemiz gerekmektedir. Bütün dünya Türklüğü yazıda ve dilde birleşmelidir. Dil milli kültürün en hayati bağıdır. Kültür sınırları içinde farklı gelişmelere maruz bırakılmamalıdır. Bu konudaki düşman oyunları dikkatle takip edilmelidir. Türk dili milli ve çağdaş ihtiyaçlara göre tahrip edilmeden işlenip geliştirilmelidir. Ders kitapları basın yayın organları radyo ve televizyonlar bütün Türklüğün ihtiyaçlarına göre ve uzun vadeli planlarla vazife yapar duruma getirilmelidir.
Dil ve Kültür Emperyalizmi
Kültürler arasındaki sürtüşmeler ve kültür temasları bir bakıma zaruridir. Bunu önlemek hem mümkün ve hem doğru değildir. Bütün kültür değerleri gibi dilin de zenginleşmesi bu milletler arası kültür mübadelesine bağlıdır. Ancak bu değiş tokuşların ve alış verişlerin milli dili tahrip etmesine yabancı bir dilin boyunduruğuna sokmasına kadar varırsa buna kültür emperyalizmi adını veririz.
Gökalp’in Dilde Türkçülüğü
Ziya Gökalp’ın da çok isabetle belirttiği üzere milletler birbirlerinden kendilerinde müteradifi bulunmamak şartı ile kelime alabilmiştir ve alabilir. Fakat bir lisan başka lisanlardan kip alamaz. (bkz. Z. Gökalp Türkçülüğün Esasları 1977 sf.177) Gökalp bir dilin başka dilden kendinde karşılığı yoksa kelime alabileceğini ancak edat alamayacağını yabancı terkiplere tamlamalar özenemeyeceğini belirtirken tamamen haklıdır. Her millet mümkün mertebe kendi kelimeleri ile ve mutlaka kendi grameri ile konuşup yazmalıdırlar. Aksi halde, diline yabancılaşır.
Tarihte Dilde Türkçülük
Tarihi içinde Türk milleti birçok millet ve dolayısı ile pek çok dil ile temasa geldi. Bu arada birçok kelime aldı ve verdi. Ancak zaman bu alış veriş milli dile yabancılaşma ölçüsünde tehlike doğurdu. İşte o durumlarda milletimizin yetiştirdiği dahiler Türk dilini savunan eserler verdiler:
Abideler diktiler Bilge Kağan Çin dili ve kültürü karşısında; Kaşarlı Mahmud Arapça karşısında; Ali Şir Nevai Farsça karşısında seslerini yükselterek Türk dilini kurtardılar.
Osmanlılar döneminde gerçekten dilimize pek çok bizde karşılığı olan kelime girdi. Türk dili yabancı sığa edat ve terkiplere göre bozuldu. Bu gidişe isyan ederek ortaya çıkan Genç Kalemler elbette haklı idi. Ziya Gökalp ve arkadaşlarının Türkçemizin Arapça ve Farsça terkipler içinde müteradif kelimelerle halktan koparılması karşısındaki çıkışlarını, Türk dilinin yeni bir silkinişi olarak değerlendirmek gerekir.
Türk dili iki yahut üç yüzyıldan beri Batı’dan gelen tesirlerin altındadır. Dilimize İtalyanca Fransızca İngilizce Yunanca ve Almancadan kelimeler akmaya başlamıştır. Spordan tekniğe modadan politikaya kadar dilimizde bu kelimeler gittikçe artarak yerleşmektedir. Üstelik bu durum normal ve tabii bir kelime ve terim alış verişi biçiminde cereyan etmemekte, kültür emperyalizmi ölçüsünde gelişmektedir. Yani dilimize Batı’dan müteradif kelimeler de dilin yapısını ilgilendiren gelişmeler de akıp durmaktadır.
Elbette Türk dili bu gidişe de teslim olmayacak, yeni bir silkinişle doğrulup ayağa kalkacaktır. Ancak bu gidiş hissi zevksiz köksüz ve bilimsiz bir reaksiyon ile önlenemez.
Seyyid Ahmet Arvâsî