Türklerde Alevilik ve Caferilik
Orta Asya’dan göçüp gelen Türk boyları, yolları üzerindeki çeşitli kültürlerden, inançlardan ve mezheplerden etkilenmişlerdir. 16. asırdan itibaren Kızılbaşlığı ve Bektaşiliği benimseyen Türk boyları, bu göçleri sırasında Şia’nın, Zeydiye, İsmailiyye ve Onikiimamiyye kolundan ve bazı aşırı grupların inançlarından etkilenmişlerdir. Özellikle İsmaili dâiler ve Şah İsmail’in faaliyetleri sonucu Türkmen aşiretleri arasında Şiilik propagandaları yapılarak Oniki İmam ve Ehl-i Beyt kültü onlar arasında yayılmaya çalışılmıştır.
Bütün bu çabalara rağmen Azerbaycanlı Türkler haricinde diğer Türk boylar arasında Şiilik tutunamamıştır. Safevilerle birlikte Onikiimamiyye Şiasi, Safevi Devleti’nin resmi mezhebi olmuştur. Bugün Alevilikte Ehl-i Beyt bir değerdir. Ancak Aleviler, Şia’nın anladığı şekliyle, Hz. Ali ve soyunun siyasi ve hukuki yetkiyi Hz. Peygamberden aldığı, bunun için de siyasal iktidarın sahipleri olduğu ve bu uğurda mücadele edilmesi gerektiğine inanmazlar.
Oniki imamı siyasal önderler olmaktan ziyade manevi mistik rehberler olarak görürler. Şia’da İmama inanmak iman esasıdır. Alevi yazılı kaynaklarında bu konu, inanç esası olarak zikredilmez. Halbuki böyle bir iddia bugünkü İran Şiiliğinin varlık sebebi olmuştur. Caferi Şiiler, Hz. Hüseyin’in şehid edildiği Muharrem ayında yas ve matem tutarken kendilerine eziyet ve acı verirler.
Alevilerde böyle birşey yoktur. Ayrıca Anadolu Aleviliği’ndeki Cafer-i Sadık kültü İran Caferi Şiiliğindekinden farklıdır. Caferî buyruklarında sunulan pratik uygulamalarla, İranın bugünkü mezhebi olan Caferiliğin uygulamaları birbirinden son derece farklıdır. Hatta İran Caferileri, Cafer-i Sadık’ın Buyruk adıyla bilinen bir eserinin olmadığını söylerler. Hepsinden önemlisi de, bugün İran Caferi-Şiiliği, siyasallaşmış bir din anlayışını temsil etmektedir. Bu sebeple Aleviler, genel olarak, Humeyni devrimini tasvip etmezler.
Prof. Dr. Sönmez Kutlu